Biyopolimerler

Biyopolimerler Nedir?

Biyopolimerler, biyolojik kaynaklardan elde edilen ve doğada çözünebilen polimerlerdir. Bu polimerler, bitkilerden, hayvanlardan veya mikroorganizmalardan elde edilebilir. Doğal olarak oluşan polimerlerin yanı sıra, insanlar tarafından biyolojik kaynaklardan elde edilen sentetik polimerler de biyopolimerler olarak kabul edilir. Biyopolimerler, son yıllarda giderek artan bir ilgiyle karşılanmıştır çünkü sürdürülebilir bir biyoeonomiye yönelik çözüm olarak görülmektedir.

Biyopolimerlerin özellikleri onları konvansiyonel polimerlerden farklı kılar. Biyopolimerler, biyolojik kaynaklardan elde edilen doğal hammaddelerden üretildiği için çevre dostu olarak kabul edilir. Ayrıca, biyolojik kaynaklardan üretilmeleri nedeniyle yenilenebilir bir kaynak olarak kabul edilirler. Ayrıca, biyopolimerler, genellikle biyolojik çözünürlüğe sahiptir, yani çevrede doğal olarak parçalanabilirler. Tüm bu özellikler, biyopolimerlerin çevresel etkilerini azaltmak için önemli bir rol oynamaktadır.

Biyopolimerlerin endüstrideki kullanım alanları oldukça geniştir. Gıda ambalajları, tarım filmi, tekstil ürünleri, tıbbi implantlar ve ilaç üretimi gibi birçok endüstriyel uygulamada kullanılmaktadırlar. Özellikle gıda ambalaj endüstrisinde, biyopolimerlerin kullanımı, geleneksel plastiklerin yerini almak amacıyla önemli bir potansiyele sahiptir. Bunun nedeni, biyopolimerlerin gıda ambalajlarında kullanıldığında gıda ürünlerini koruma özelliği yanı sıra, doğal olarak parçalanabileceği ve çevreye zarar vermeden ortadan kalkabileceği düşünülmektedir.Biyopolimerler, doğal olarak oluşan polimerler ve biyolojik kaynaklardan elde edilen sentetik polimerlerden oluşur.Biyopolimerler, çevre dostu ve yenilenebilir bir kaynak olarak kabul edilir.Biyopolimerler, çevresel etkileri azaltmak için biyolojik çözünürlüğe sahiptir.

BiyopolimerlerKullanım Alanları
Gıda ambalajlarıGıda ürünlerini koruma
Tekstil ürünleriÇevre dostu tekstil
Tıbbi implantlarBiyobozunur implantlar

Biyopolimerlerin Özellikleri Nelerdir?

Biyopolimerler, doğal kaynaklardan elde edilen ve biyolojik olarak parçalanabilen polimerlerdir. Bu polimerler, çeşitli moleküler yapılarına ve özelliklerine sahiptir. Biyopolimerler, organik maddelerden oluşurlar ve sık sık doğal polimerler olarak adlandırılırlar. Bu yazıda, biyopolimerlerin bazı temel özellikleri hakkında bilgi verilecektir.

Birinci özellik olarak, biyopolimerler doğal kaynaklardan elde edilen polimerlerdir. Doğal kaynaklardan üretilmeleri, sürdürülebilir bir malzeme seçeneği olmalarını sağlar. Bu polimerler, bitki, hayvan ve mikroorganizmaların biyokütlesinden ve yenenebilir bitkilerin artıklarından elde edilebilir. Bu nedenle, biyopolimerlerin üretimi için fosil yakıtlara dayalı enerji tüketimi ve karbon salınımı gibi çevresel etkileri daha düşüktür.

İkinci özellik olarak, biyopolimerler biyolojik olarak parçalanabilirler. Doğal olarak çevrede bozunabilme özellikleri, biyopolimerlerin atık yönetimi açısından önemli bir avantaj sağlar. Bu polimerler, doğal çevrede bakteri ve diğer mikroorganizmalar tarafından doğal yollarla parçalanabilir. Bu sayede, biyopolimerlerin çevreye olan etkileri azalır ve geri dönüşüme katkıda bulunurlar.

Biyopolimerlerin Özellikleri
Biyolojik olarak parçalanabilir
Doğal kaynaklardan elde edilen

Biyopolimerler sürdürülebilir bir malzeme seçeneğidir.Biyopolimerler çevre dostudur.Biyopolimerlerin üretimi çevresel etkileri daha azdır.

Biyopolimerlerin Endüstrideki Kullanım Alanları

Biyopolimerler, doğal kaynaklardan elde edilen ve biyolojik olarak parçalanabilen plastiklere verilen genel bir addır. Bu tür polimerler, çevresel etkileri nedeniyle giderek artan bir ilgi görmektedir. Ayrıca, endüstride çeşitli kullanım alanları bulunmaktadır.

Biyopolimerlerin endüstrideki kullanım alanları arasında ambalaj, tarım, otomotiv, tekstil ve inşaat sektörleri bulunmaktadır. Ambalaj sektöründe, biyopolimerlerin kullanılması plastik atık ve karbon ayak izini azaltarak çevresel etkiyi azaltmaya yardımcı olur. Tarım sektöründe, biyopolimerlerin kullanımı, bitki yetiştirme tekniklerinin iyileştirilmesine yardımcı olabilir ve tarımsal atıkların geri dönüştürülmesini teşvik edebilir.

Biyopolimerlerin endüstrideki bir diğer önemli kullanım alanı otomotiv sektörüdür. Biyopolimerler, otomobil üretiminde hafif ve dayanıklı malzemeler olarak kullanılabilir, böylece yakıt tüketimini azaltabilir ve çevresel etkiyi azaltabilir. Textil sektöründe, biyopolimerler, doğal liflerin yerini alabilir ve sürdürülebilir bir moda endüstrisinin oluşmasına katkıda bulunabilir. İnşaat sektöründe ise, biyopolimerler enerji verimliliğini artırabilir ve yapı malzemelerinin geri dönüşümünü sağlayabilir.Biyopolimerlerin endüstrideki kullanım alanları:

SektörKullanım Alanı
AmbalajPlastik ambalaj malzemeleri
TarımBitki yetiştirme teknikleri, geri dönüşüm
OtomotivHafif ve dayanıklı malzemeler
TextilDoğal liflerin yerini almak
İnşaatEnerji verimliliği, geri dönüşümlü yapı malzemeleri

Biyopolimerlerin endüstrideki kullanım alanları, sürdürülebilirlik ve çevresel koruma çabaları açısından büyük önem taşır. Bu malzemelerin kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, plastik atık ve çevresel etkinin azaltılması hedefine ulaşmak mümkün olacaktır. Ancak, biyopolimerlerin maliyeti ve geri dönüşüm süreçleri gibi bazı dezavantajlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Genel olarak, biyopolimerlerin endüstriyel kullanımı, sürdürülebilirlik ve geleceğin teknolojileri açısından umut verici bir adımdır.

Biyopolimerlerin Çevresel Etkileri

Biyopolimerler, doğal kaynaklardan elde edilen ve genellikle biyolojik olarak parçalanabilen polimerlerdir. Bu özellikleri nedeniyle, biyopolimerlerin çevresel etkileri, geleneksel plastiklere kıyasla daha az olumsuz etki gösterir. Bu blog yazısında, biyopolimerlerin çevresel etkilerini, avantajlarını ve dezavantajlarını ele alacağız.

Biyopolimerlerin Avantajları

  • Biyoçözülebilirlik: Biyopolimerler, doğal olarak çevrede parçalanabilen ve mikroorganizmalar tarafından yok edilebilen bileşenlere sahiptir. Bu özellikleri sayesinde, biyopolimerlerin atık üretimi ve çevresel kirlilik riski azalır.
  • Sürdürülebilir Kaynaklar: Biyopolimerler, genellikle biyokütle kaynaklarından elde edilir. Bu kaynaklar, fosil yakıta dayalı plastiklerin üretimi için kullanılan ham maddelerden daha sürdürülebilir ve yenilenebilirdir.
  • Emisyon Azaltımı: Biyopolimer üretimi, geleneksel plastiklerin üretimine kıyasla daha az enerji gerektirir. Bu da sera gazı emisyonlarının azalmasına ve iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunur.

Biyopolimerlerin Dezavantajları

  • Maliyet: Biyopolimerlerin üretimi genellikle daha pahalıdır. Hammaddelerin sınırlı kaynaklardan temin edilmesi ve üretim süreçlerinin karmaşıklığı, maliyetleri artırır. Bu durum, biyopolimerlerin yaygın kullanımını sınırlayabilir.
  • Dayanıklılık: Geleneksel plastiklere kıyasla daha az dayanıklı olan biyopolimerler, bazı uygulamalarda yeterli performansı sağlamayabilir. Özellikle tek kullanımlık ürünlerin üretimi için biyopolimerlerin tercih edilmesi, dayanıklılık sorunlarına yol açabilir.
  • Üretim Süreci: Biyopolimerlerin üretimi, bazı durumlarda karmaşık ve enerji yoğun olabilir. Bu durum, biyopolimerlerin çevresel etkilerini azaltma potansiyelini sınırlayabilir.

Sonuç

Biyopolimerlerin çevresel etkileri, geleneksel plastiklere kıyasla daha az olumsuz etki göstermesi nedeniyle önemli bir avantaj sağlar. Biyopolimerler, biyoçözülebilirlik, sürdürülebilir kaynaklar ve emisyon azaltımı gibi avantajlara sahiptir. Bununla birlikte, maliyet, dayanıklılık ve üretim süreci gibi dezavantajlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Biyopolimerlerin gelecekteki gelişmeleri ve potansiyel uygulamaları, çevresel etkileri göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.

Biyopolimerlerin Avantajları Ve Dezavantajları

Biyopolimerlerin Avantajları ve Dezavantajları

Biyopolimerler, biyolojik kaynaklardan elde edilen ve çeşitli endüstrilerde kullanılan polimerlerdir. Bu doğal polimerler, birçok avantaj sağlayabilirken bazı dezavantajlara da sahip olabilirler. Bu yazıda, biyopolimerlerin avantajları ve dezavantajlarına dair bir derleme sunulacaktır.

Avantajları:

1. Yenilenebilir Kaynaklardan Elde Edilirler: Biyopolimerler, yenilenebilir kaynaklardan elde edilmeleri nedeniyle çevre dostu bir seçenek sağlarlar. Bitkilerden, hayvanlardan veya mikroorganizmalardan elde edilen biyopolimerler, fosil yakıtların tüketiminin azalmasına yardımcı olur ve sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir adım olabilir.

2. Biyolojik Uyumlu ve Biyolojik Parçalanabilirler: Biyopolimerler, biyolojik olarak uyumlu ve parçalanabilir özelliklere sahip olabilirler. Bu özellikler, tıbbi ve biyomedikal uygulamalarda oldukça değerli hale gelir. Örneğin, biyopolimer bazlı implantlar, vücut tarafından tolerans gösterilen ve zamanla doğal olarak parçalanan malzemelerden oluşur.

3. Daha Düşük Karbon Ayak İzi: Biyopolimerlerin üretimi genellikle daha düşük enerji tüketimi gerektirir ve daha az sera gazı emisyonuna yol açar. Bu da doğal polimerlerin çevresel etkisini azaltır ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynar.

Dezavantajları:

1. Yüksek Üretim Maliyeti: Biyopolimerlerin üretimi genellikle daha yüksek maliyetlidir. İşlenmeleri ve rafine edilmeleri daha karmaşık bir süreci gerektirebilir, bu da maliyetleri artırır. Bu nedenle, biyopolimerlerin geniş ölçekte kullanılması halen ekonomik olarak zor olabilir.

2. Uygunluk ve Dayanıklılık Sorunları: Bazı biyopolimerler, geleneksel plastiklere göre daha az uygunluk ve dayanıklılık özelliklerine sahip olabilirler. Bu, bazı uygulamalarda kullanımlarını sınırlayabilir. Örneğin, bazı biyopolimerler, yüksek sıcaklıklara veya kimyasallara maruz kaldığında bozunabilir veya kaynaklarının tükenmesine yol açabilir.

3. Gıda Üretimi ve Kaynak Rekabeti: Birçok biyopolimer, gıda üretiminde kullanılan bitkilerden elde edilir. Bu durum, biyopolimer üretimi ile gıda üretimi arasında kaynak rekabetine neden olabilir. Bu rekabet, gıda güvencesi konusunda endişeleri artırabilir ve biyopolimerlerin ölçeklendirilmesini zorlaştırabilir.

Biyopolimerlerin Geleceği Ve Potansiyel Uygulamaları

Biyopolimerler, son yıllarda giderek artan bir ilgi görmektedir. Doğal kaynaklardan elde edilen ve biyolojik olarak parçalanabilen polimerler olarak tanımlanan bu malzemeler, gelecekte pek çok potansiyel uygulama alanına sahip olabilir. Biyopolimerler, çevresel sürdürülebilirlik, biyomedikal alanı ve endüstriyel kullanım gibi faktörlerle birlikte düşünüldüğünde, gelecekte büyük bir potansiyele sahip olabilir.

Biyopolimerlerin geleceği, çevresel sorunların giderek arttığı bir dünyada büyük bir önem taşımaktadır. Geleneksel plastiklerin çevreye verdiği zararları göz önünde bulundurduğumuzda, biyopolimerlerin geri dönüşümlü ve biyolojik olarak parçalanabilen özellikleri büyük bir avantaj sağlamaktadır. Bu nedenle, biyopolimerler gelecekte plastik atık sorununu azaltmak için önemli bir çözüm olabilir.

Biyopolimerlerin potansiyel uygulamaları çeşitli endüstrilerde olduğu gibi, biyomedikal alanda da bulunmaktadır. Biyodegradabl sentetik polimerlerin tıbbi implantlar, ilaç taşıyıcıları ve doku mühendisliği gibi alanlarda kullanıldığı bilinmektedir. Ancak, biyopolimerlerin tıbbi uygulamalarda kullanımı henüz yeni bir alandır ve daha fazla araştırma ve geliştirme gerektirmektedir. Biyopolimerlerin bu alandaki potansiyeli, gelecekte tıp alanında büyük bir gelişme sağlayabilir.

Biyopolimerlerin Biyomedikal Alandaki Kullanımı

Biyopolimerler, son yıllarda biyomedikal alanda büyük bir ilgi görmektedir. Bu doğal polimerlerin benzersiz özellikleri ve çevresel dostu olmaları, biyomedikal uygulamalarda kullanımlarını artırmaktadır. Biyopolimerler, insan vücuduyla uyumlu olmaları, biyouyumluluk ve biyolojik bozunabilirlik gibi özelliklere sahiptir. Bu nedenle, tıp alanında implantlar, doku mühendisliği, ilaç teslim sistemleri ve biyomedikal cihazlar gibi birçok uygulamada kullanılmaktadır.

Biyolojik polimerler olan biyopolimerler, biyouyumluluk özellikleri sayesinde vücut fonksiyonlarıyla uyumlu olarak kullanılabilirler. Örneğin, biyopolimerlerden yapılan implantlar, vücutla uyumlu olmaları sayesinde implant reddi riskini minimize eder ve iyileşme sürecini hızlandırır. Bunun yanı sıra, biyopolimerlerin biyolojik bozunabilirlik özellikleri sayesinde, uzun süreli tedaviler için kullanılan medikal implantlar, zaman içinde doğal olarak vücut tarafından emilir ve çevreye zarar vermez.

Biyomedikal alandaki bir diğer önemli kullanım alanı ise doku mühendisliğinde görülmektedir. Biyopolimerler, hücrelerin büyümesi ve doku yenilenmesi için uygun bir ortam sağlar. Hücrelerin adezyonu ve proliferasyonu için uygun yüzey özelliklerine sahip olan biyopolimerler, hücrelerin doğal olarak etkileşim kurmasını sağlar ve dokuların yeniden oluşturulmasına yardımcı olur. Bu nedenle, biyopolimerler, yara iyileşmesi, doku onarımı ve organ nakli gibi tıbbi tedavilerde yaygın olarak kullanılmaktadır.

Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Nedir?

Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin yapıları, özellikleri ve performanslarını anlamayı amaçlayan ve bu bilgileri kullanarak yeni malzemelerin geliştirilmesiyle ilgilenen bir disiplindir. Bu blog yazısında, malzeme bilimi ve mühendisliği hakkında genel bir bakış sunmayı ve disiplinin tarihçesinden temel konularına, malzeme keşfi ve tasarımı için yaklaşımlardan uygulama alanlarına kadar bir dizi konuyu ele almayı planlıyoruz. Ayrıca, malzeme bilimi ve mühendisliğinin geleceği hakkında da biraz spekülasyonda bulunacağız. Hazırsanız, malzemelerin sırlarını keşfetmek için bu heyecan verici yolculuğa çıkalım!

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği Tanımı

Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Tanımı

Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin yapısını, özelliklerini, üretimlerini ve kullanımlarını inceleyen ve geliştiren bir disiplindir. Bu alanda çalışan mühendisler, yeni malzemeler geliştirerek mevcut teknolojiyi ilerletmeyi amaçlar. Malzeme bilimi ve mühendisliği, pek çok endüstri dalında kullanılan malzemelerin performansını artırmak, daha dayanıklı ve etkili malzemelerin üretilmesini sağlamak için önemli bir rol oynar.

Malzeme bilimi ve mühendisliği, metal, seramik, polimer, kompozit ve nanomalzemeler gibi farklı malzeme türlerini inceler. Bu materyallerin kimyasal, fiziksel ve mekanik özelliklerini anlamak, malzemelerin kullanım alanlarını belirlemek ve malzemelerin üretim süreçlerini optimize etmek amacıyla çeşitli analiz ve deneyler yapılır.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliğinin Tarihçesi

Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin özelliklerini ve davranışını anlamak, geliştirmek ve uygulamak için disiplinler arası bir yaklaşımı benimser. Bu disiplinin tarihçesi, insanların malzemelere olan ilgisinden ve malzemelerin kullanımının evriminden başlar.

İnsanoğlunun malzemelerle olan ilişkisi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Taş devrinde insanlar, taşları kullanarak araçlar ve silahlar yapmışlardır. Daha sonra, insanlar metal işleme teknikleri geliştirdiler ve tunç, demir ve çelik gibi metalleri kullanarak daha karmaşık yapılar inşa ettiler.

Malzeme bilimi ve mühendisliğinin modern formu, 20. yüzyılda ortaya çıktı. İlk olarak, bilim adamları ve mühendisler malzemelerin atomik ve moleküler yapısını anlamaya yönelik çalışmalar yapmaya başladılar. Bu çalışmaların sonucunda malzemelerin özellikleri ve davranışı daha iyi anlaşılmıştır.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliğinin Tarihçesi İçin Önemli Olaylar:

  • 1920’ler: Kuantum mekaniği ve atom yapısı alanındaki çalışmalar malzemelerin davranışını anlamayı sağlamıştır.
  • 1940’lar: Polimerlerin sentezi ve kompozit malzemelerin geliştirilmesi ile malzeme bilimi ve mühendisliği daha da ilerlemiştir.
  • 1950’ler: Yarıiletken malzemelerin keşfi, elektronik endüstrisinde devrim yaratmıştır.
  • 1960’lar: Malzemelerin mikro yapılarının kontrolüne yönelik tekniklerin geliştirilmesi, malzeme mühendisliğini büyük ölçüde etkilemiştir.
YılÖnemli Olay
1970’lerKompozit malzemelerin yaygın kullanımı ve yenilikçi yapı malzemelerinin geliştirilmesi
1980’lerNanomalzemelerin keşfi ve nanoteknolojinin gelişimi
1990’larBiyo-uyumlu malzemelerin geliştirilmesi ve tıp alanındaki uygulamaları

Bu önemli kilometre taşlarının yanı sıra, malzeme bilimi ve mühendisliği günümüzde hızla gelişmektedir. Yeni malzemelerin keşfi, nanoteknoloji, enerji depolama sistemleri ve uzay araştırmaları gibi alanlarda devrim yapmaktadır. Gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar, malzeme bilimi ve mühendisliği disiplinini daha da önemli hale getirmektedir.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği İçin Temel Konular

Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin özelliklerini anlama, analiz etme, tasarlama ve geliştirme sürecini kapsayan disiplinler arası bir alandır. Bu alanda çalışan mühendisler ve bilim insanları, farklı malzeme tiplerinin yapısını, özelliklerini ve uygulama alanlarını inceleyerek yenilikçi çözümler üretir. Temel konuların öğrenilmesi ve anlaşılması, malzeme bilimi ve mühendisliği alanında başarılı bir kariyer için önemlidir.

Bir taramalı Elektron Mikroskobu resmi
Bir taramalı Elektron Mikroskobu resmi

Malzeme Karakterizasyonu: Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin tanımlanması, sınıflandırılması ve karakterizasyonuyla ilgilenir. Bu süreçte, malzemelerin yapısal, mekanik, termal ve elektriksel özellikleri dikkate alınır. Malzeme karakterizasyonu için kullanılan yöntemler arasında mikroskopik analizler, X-ışını difraksiyonu, termal analiz ve mekanik testler bulunur. Bu yöntemler, malzemelerin özelliklerini belirlemek ve performansını artırmak için önemlidir.

Malzeme İmalatı: Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin üretim sürecini de kapsar. Malzemelerin nasıl üretileceği, hangi yöntemlerin kullanılacağı ve hangi parametrelerin kontrol edileceği, malzeme imalatının temel konuları arasındadır. İmalat süreci, malzemenin özelliklerini doğrudan etkileyebilecek faktörleri içerir. Bu nedenle, malzeme bilimi ve mühendisliği öğrencileri, imalat teknikleri hakkında bilgi sahibi olmalı ve malzeme imalatının nasıl optimize edileceğini öğrenmelidir.

Malzeme Mekaniği: Malzeme bilimi ve mühendisliği, malzemelerin mekanik davranışını inceleyen malzeme mekaniği alanıyla da ilgilidir. Malzeme mekaniği, malzemelerin deformasyon, gerilme, kırılma ve yorulma gibi mekanik özelliklerini analiz eder. Bu analizler, malzemelerin dayanıklılığı ve güvenilirliği hakkında bilgi sağlar. Malzeme mekaniği prensipleri, mühendislerin yapısal bileşenlerin tasarımında güvenlik faktörlerini hesaplamalarına yardımcı olur.

Malzeme Bilimi İçin Temel Konular:

Malzeme KarakterizasyonuMalzeme İmalatıMalzeme Mekaniği
Mikroskopik analizlerÜretim süreciDeformasyon analizi
X-ışını difraksiyonuİmalat teknikleriGerilme analizi
Termal analizKontrol parametreleriKırılma analizi
Mekanik testlerOptimizasyonYorulma analizi

Malzeme Keşfi Ve Tasarımı İçin Yaklaşımlar

Malzeme Keşfi ve Tasarımı İçin Yaklaşımlar

Malzeme bilimi ve mühendisliği, günümüz teknolojisinin gelişiminde büyük bir rol oynamaktadır. Yeni malzemelerin keşfedilmesi ve tasarlanması, birçok endüstriyel uygulama ve yenilikçi ürünlerin ortaya çıkmasına olanak sağlamaktadır. Malzeme keşfi ve tasarımı için ise çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır.

1. Deney Temelli Yaklaşım:

Bu yöntemde, malzeme özelliklerini ve davranışını belirlemek için deneyler yapılır. Malzemenin farklı bileşenlerini ve kimyasal yapılarını değiştirerek, istenen özelliklere sahip malzemelerin elde edilmesi hedeflenir. Bu yaklaşım, özellikle laboratuvar ortamında yapılan deneylerle malzemenin karakterizasyonu ve analizi üzerine odaklanır.

2. Modelleme ve Simülasyon Yaklaşımı:

Bu yöntemde, bilgisayar tabanlı matematiksel modeller kullanılarak malzemelerin özellikleri ve davranışları tahmin edilir. Modelleme ve simülasyon teknikleri sayesinde, örneğin malzeme numunesinin yapısal ve mekanik özellikleri analiz edilebilir. Bu yaklaşım, zaman ve maliyet açısından etkili bir yöntem olabilir ve potansiyel malzeme adaylarının belirlenmesine yardımcı olabilir.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliğinin Uygulama Alanları

Malzeme Bilimi ve Mühendisliğinin Uygulama Alanları

Malzeme bilimi ve mühendisliği, gelişen teknolojiyle birlikte önemi ve kullanım alanları hızla artan bir disiplindir. Birçok sektörde malzeme bilimi ve mühendisliği, yeni malzemelerin keşfi ve geliştirilmesi, mevcut malzemelerin iyileştirilmesi ve farklı uygulamalar için tasarımı gibi konularda çalışmalar yapmaktadır.

Malzeme bilimi ve mühendisliğinin uygulama alanları, enerji, sağlık, yapı, otomotiv, havacılık, elektronik ve çevre gibi çeşitli endüstrileri kapsamaktadır. Bu alanlarda malzeme bilimi ve mühendisliği, daha dayanıklı, hafif, esnek, enerji verimli ve çevre dostu malzemelerin geliştirilmesi ve kullanımı konularında çalışmalar yapmaktadır.

Örneğin, enerji sektöründe, güneş panelleri, yakıt hücreleri ve enerji depolama sistemleri için daha etkili ve verimli malzemelerin geliştirilmesi malzeme bilimi ve mühendisliğinin uygulama alanlarından biridir. Benzer şekilde, sağlık sektöründe ise biyomalzemelerin (implantlar, yapay organlar, doku mühendisliği malzemeleri) tasarımı ve üretimi üzerine çalışmalar yapılmaktadır.

Malzeme bilimi ve mühendisliği, aynı zamanda yapı sektöründe de büyük bir öneme sahiptir. Dayanıklı, hafif ve yüksek performanslı yapı malzemelerinin geliştirilmesi sayesinde daha güvenli ve enerji verimli yapılar inşa edilebilmektedir. Otomotiv ve havacılık sektörlerinde ise daha hafif ve güvenli malzemelerin kullanımı, yakıt verimliliği ve performansı artırmaktadır.

Elektronik sektöründe de malzeme bilimi ve mühendisliğinin uygulama alanları bulunmaktadır. Yarı iletken malzemelerin tasarımı ve üretimi, nanoteknoloji ve optoelektronik alanlarındaki gelişmeler malzeme bilimi ve mühendisliğinin önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca, çevre dostu malzemelerin üretimi ve geri dönüştürülebilir malzeme kullanımı gibi konular da bu disiplinin uygulama alanlarından biridir.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliğinin Geleceği

Malzeme Bilimi ve Mühendisliğinin Geleceği

Malzeme Bilimi ve Mühendisliği, günümüzde hızla gelişen ve büyüyen bir alandır. Bu disiplin, yeni malzemelerin keşfedilmesi, tasarlanması ve geliştirilmesi için çalışmalar yürütmektedir. Gelecekte, malzeme bilimi ve mühendisliğinin birçok önemli rolü olacağı öngörülmektedir. Bu blog yazısında, malzeme bilimi ve mühendisliğinin gelecekteki potansiyel başlıklara odaklanacağız.

1. Malzeme Bilimi ve Mühendisliğinde Yapay Zeka

Yapay zeka, malzeme bilimi ve mühendisliğinin gelecekteki en büyük itici güçlerinden biri olacak. Yapay zeka, malzeme keşfinde büyük bir rol oynayarak, yeni malzemelerin keşfedilme sürecini hızlandıracak ve bu alanda büyük bir ilerleme sağlayacaktır. Ayrıca, yapay zeka tabanlı tasarım ve üretim süreçleri, malzemelerin daha optimize edilmiş özelliklerle geliştirilmesini mümkün kılacaktır.

2. Nano-malzemelerin Yükselişi

Nano-teknoloji, malzeme bilimi ve mühendisliğinin gelecekteki bir diğer önemli alanı olacak. Nano-malzemeler, atomik ve moleküler düzeyde kontrol edilebildiği için, daha yüksek performans, daha hafif ve daha dayanıklı malzemelerin geliştirilmesine imkan sağlar. Nano-malzemeler ayrıca enerji depolama, elektronik ve tıp gibi birçok sektörde devrim niteliğinde yeniliklere olanak tanır.

3. Yeşil Malzemeler ve Sürdürülebilirlik

Gelecekte, malzeme bilimi ve mühendisliği alanında sürdürülebilirlik önemli bir konu olacak. Yeşil malzemelerin geliştirilmesi ve kullanımı, çevresel etkilerin azaltılmasına yardımcı olacaktır. Geri dönüştürülebilir malzemeler, biyobozunur malzemeler ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayanan malzemeler, gelecekteki malzeme tasarımı ve üretiminde büyük bir rol oynayacaktır.

Yukarıdaki başlıklar, malzeme bilimi ve mühendisliğinin gelecekteki potansiyelini yansıtmaktadır. Yapay zeka, nano-malzemeler ve sürdürülebilirlik gibi konular, bu alanda önemli gelişmelerin yaşanacağına işaret eder. Gelecekte, malzeme bilimi ve mühendisliği daha da önem kazanacak ve birçok sektöre büyük katkılar sağlayacaktır.

Sık Sorulan Sorular

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği nedir?

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği, malzemelerin özelliklerini, yapısını, davranışını ve performansını inceleyen ve bu bilgileri kullanarak yeni malzemeler geliştiren bir disiplindir.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliğinin geçmişi nedir?

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. İnsanlar, taş, ahşap, metal gibi malzemeleri keşfetmiş ve kullanmışlardır. Modern anlamda ise 20. yüzyılın başlarında gelişmeye başlamıştır.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği hangi temel konuları içerir?

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği, atom ve moleküler yapı, kristal yapı, faz diyagramları, mekanik özellikler, elektriksel ve manyetik özellikler gibi temel konuları içerir.

Malzeme keşfi ve tasarımı için hangi yaklaşımlar kullanılır?

Malzeme keşfi ve tasarımı için deneysel, teorik ve hesaplamalı yaklaşımlar kullanılır. Malzeme özelliklerinin modellenmesi, simülasyonları ve veri tabanlarının oluşturulması gibi yöntemler kullanılabilir.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği hangi alanlarda uygulanır?

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği, havacılık, otomotiv, enerji, elektronik, tıp, yapı malzemeleri gibi birçok alanda uygulanır. Yeni malzemelerin geliştirilmesi ve mevcut malzemelerin iyileştirilmesi için kullanılır.

Malzeme Bilimi Ve Mühendisliğinin geleceği nasıl şekillenecek?

Gelecekte Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği, daha sürdürülebilir, dayanıklı, hafif ve yüksek performanslı malzemelerin geliştirilmesine odaklanacak. Nanoteknoloji ve biyomalzemeler gibi alanlar da gelecekte önem kazanacaktır.

Süperiletkenlik Nedir? – Havada Duran Malzemeler

Birçok kişi süperiletkenlik denilince havada asılı duran manyetik nesnelerin etkileyici videolarını hatırlar. Peki, bu sihir gibi görünen olgu tam olarak nedir?

Süperiletkenlik, bir malzemenin sıfır elektriksel dirence sahip olma durumudur. Bu, malzemenin hiçbir enerji kaybı olmadan elektrik akımı taşıyabileceği anlamına gelir. Ancak bu tek başına süperiletkenliğin mucizesi değil. Süperiletkenler aynı zamanda “Meissner etkisi” olarak bilinen bir fenomeni sergilerler. Bu etki sayesinde, süperiletken bir madde soğutulduğunda, yüzeyindeki manyetik alanları dışarı atar. Bu, süperiletkenin üzerindeki bir mıknatısın havada asılı kalmasını sağlar. İşte bu, videolarda gördüğümüz o büyülü havada asılı durma hali.

Ancak, bu olayın ardında yatan fiziksel prensipler, basit bir mıknatısla havada durma hilesinden çok daha derindir. Süperiletkenlik, kuantum mekaniğinin temel prensiplerine dayanır ve bu nedenle, bu olağanüstü fenomeni tam olarak anlamak için atomik ve subatomik seviyede neler olduğunu incelememiz gerekir.

Süperiletkenlik Nedir? – Havada Duran Malzemeler yazısına devam et

Post doktora yapmanın avantajları

Post doktora yapmanın avantajları, kariyer hedeflerinize ve kişisel tercihlerinize bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak, bu avantajlar genellikle araştırma becerilerinizi geliştirme, uzmanlık alanınızı genişletme, akademik ve profesyonel ağınızı büyütme ve kariyer fırsatlarınızı artırma gibi alanlarda yoğunlaşır. Bu deneyim, akademik ve endüstriyel kariyerinizde ilerlemeye yardımcı olacak değerli bilgi ve beceriler kazandırabilir.

Post doktora avantajları, bireysel deneyiminize ve özel programınıza bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak, bu avantajlar, akademik ve endüstriyel kariyerinize katkıda bulunan değerli bilgi, beceri ve deneyimler sunma potansiyeline sahiptir.

Post doktora yada diger bir adiyla doktora sonrasi arastirma yapmanin faydalari şunlardır:

Post doktora yapmanın avantajları yazısına devam et

Kompozit Malzemelerde Kullanılan Elyaf (Fiber) Çeşitleri ve Özellikleri

Matris malzeme içinde yer alan elyaf yani fiber takviyeler kompozit yapının temel mukavemet elemanlarıdır. Düşük yoğunluklarının yanısıra yüksek elastite modülüne ve sertliğe sahip olan elyaflar kimyasal korozyona da dirençlidir. Günümüzde kompozit yapılarda kullanılan en önemli takviye malzemeleri sürekli elyaflardır. Bu elyaflar özellikle modern kompozitlerin oluşturulmasında önemli bir yer tutarlar.

Cam elyaflar teknolojide kullanılan en eski elyaf tipleridir. Son yıllarda geliştirilmiş olan bor, karbon, silisyum karbür ve aramid elyaflar ise gelişmiş kompozit yapılarda kullanılan elyaf tipleridir . Elyafların ince çaplı olarak üretilmeleri ile, büyük kütlesel yapılara oranla yapısal hata olasılıkları en aza indirilmiştir. Bu nedenle üstün mekanik özellikler gösterirler. Ayrıca, elyafların yüksek performanslı mühendislik malzemeleri olmalarının nedenleri aşağıda verilen özelliklere bağlıdır.

  • Üstün mikroyapısal özellikler, tane boyutlarının küçük oluşu ve küçük çapta üretilmeleri
  • Boy/çap oranı arttıkça matris malzeme tarafından elyaflara iletilen yük miktarının artması
  • Elastite modülünün çok yüksek olması
Devamını oku: Kompozit Malzemelerde Kullanılan Elyaf (Fiber) Çeşitleri ve Özellikleri

Bor elyaflar

Bor elyaflar aslında kendi içlerinde kompozit yapıdadırlar. Çekirdek olarak adlandırılan ince bir flamanın üzerine bor kaplanarak imal edilirler. Çekirdek genellikle Tungstendir. Karbon çekirdek de kullanılabilir ancak bu yeni bir uygulamadır.

Bor-Tungsten elyaflar, sıcak tungsten flamanın hidrojen ve bortriklorür (BC13) gazından geçirilmesi ile üretilirler. Böylece Tungsten flamanın dışında bor plaka oluşur. Bor elyaflar değişik çaplarda üretilebilirler (0.05mm ila 0.2mm). Tungsten çekirdek ise daima 0.01 mm çapında üretilir. Bor elyaflar yüksek çekme mukavemetine ve elastik modüle sahiptirler. Çekme mukavemetleri 2758 MPa ila 3447 MPa’dır. Elastite modülü ise 400 GPa’dır. Bu değer S camının elastite modülünden beş kat fazladır. Üstün mekanik özelliklere sahip olan bor elyaflar, uçak yapılarında kullanılmak üzere geliştirilmişlerdir. Ancak, maliyetlerinin çok yüksek olması nedeniyle, son yıllarda yerlerini karbon elyaflara bırakmışlardır. Bor elyafların Silisyum Karbür (SiC) veya Bor Karbür (B4C) kaplanmasıyla yüksek sıcaklıklara dayanımı artar. Özellikle bor karbür kaplanması ile çekme mukavemeti önemli ölçüde artırılabilir. Bor elyafların erime sıcaklıkları 2040°C civarındadır.

Silisyum karbür elyaflar

Bor gibi, silisyum karbürün tungsten çekirdek üzerine kaplanması ile elde edilirler. 0.1 mm ila 0.14 mm çaplarında üretilirler. Yüksek sıcaklıklardaki özellikleri bor elyaflardan daha iyidir. Silisyum karbür elyaf 1370°C’ta mukave*metinin sadece %30’nu kaybeder. Bor elyaf için bu sıcaklık 640 °C’tır .Bu elyaflar genellikle Titanyum matrisle kullanılırlar. Jet motor parçalarında Titanyum, Alüminyum ve Vanadyum alaşımlı matris ile kullanılırlar. Ancak Silisyum karbür elyaflar Bor elyaflara göre daha yüksek yoğunluğa sahiptirler. Silisyum karbürün karbon çekirdek üzerine kaplanması ile üretilen elyafların yoğunluğu düşüktür.

Alumina elyaflar

Alumina, alüminyum oksittir (Al2O3). Elyaf formundaki alumina, 0.02 mm çapındaki alumina flamanın Silisyum dioksit (SiO2) kaplanması ile elde edilir. Alumina elyafların çekme mukavemetleri yeterince yüksek değildir, ancak basma mukavemetleri yüksektir. Örneğin, alumina epoksi kompozitlerin basma mukavemetleri 2275 ila 2413 MPa’dır. Ayrıca, yüksek sıcaklık dayanımları nedeniyle uçak motorlarında kullanılmaktadırlar. Termal izolasyon olarak kullanilabilir.

Grafit (Karbon) elyaflar – fiberler

Karbon, yoğunluğu 2.268 gr/cm3 olan kristal yapıda bir malzemedir. Karbon elyaflar cam elyaflardan daha sonra gelişen ve çok yaygın olarak kullanılan bir elyaf grubudur. Hem karbon hemde grafit elyaflar aynı esaslı malzemeden üretilirler. Bu malzemeler hammadde olarak bilinirler. Karbon elyafların üretiminde üç adet hammadde mevcuttur. Bunlardan ilki rayondur (suni ipek). Bu hammadde inert bir atmosferde 1000 – 3000 °C civarına ısıtılır ve aynı zamanda çekme kuvveti uygulanır. Bu işlem mukavemet ve tokluk sağlar. Ancak yüksek maliyet nedeniyle rayon elyaflar uygun değildirler.

Elyaf imalatında genellikle rayonun yerine poliakrilonitril (PAN) kullanılır. PAN bazlı elyaflar 2413 ila 3102 MPa değerinde çekme mukavemetine sahiptirler ve maliyetleri düşüktür. Petrolün rafinesi ile elde edilen zift bazlı elyaflar ise 2069 MPa değerinde çekme mukavemetine sahiptirler. Mekanik özellikleri PAN bazlı elyaflar kadar iyi değildir ancak maliyetleri düşüktür.

Karbon elyafların en önemli özellikleri düşük yoğunluğun yanısıra yüksek mukavemet ve tokluk değerleridir. Karbon elyaflar, nemden etkilenmezler ve sürünme mukavemetleri çok yüksektir. Aşınma ve yorulma mukavemetleri oldukça iyidir. Bu nedenle askeri ve sivil uçak yapılarında yaygın bir kullanım alanına sahiptirler. Karbon elyaflar çeşitli plastik matrislerle ve en yaygın olarak epoksi reçinelerle kullanılırlar. Ayrıca karbon elyaflar alüminyum, magnezyum gibi metal matrislerle de kullanılırlar .

Aramid Elyaflar

Aramid “aromatik polyamid” in kısaltılmış adıdır. Polyamidler uzun zincirli polimerlerdir, aramidin moleküler yapısında altı karbon atomu birbirine hidrojen atomu ile bağlanmışlardır. İki farklı tip aramid elyaf mevcuttur. Bunlar Du Pont firması tarafından geliştirilen Kevlar 29 ve Kevlar 49’dur. Aramidin mekanik özellikleri grafit elyaflarda olduğu gibi elyaf ekseni doğrultusunda çok iyi iken elyaflara dik doğrultuda çok zayıftır. Aramid elyaflar düşük ağırlık, yüksek çekme mukavemeti ve düşük maliyet özelliklerine sahiptir. Darbe direnci yüksektir, gevrekliği grafitin gevrekliğinin yansı kadardır. Bu nedenle kolay şekil verilebilir. Doğal kimyasallara dirençlidir ancak asit ve alkalilerden etkilenir.

Her iki kevlarda 2344 MPa değerinde çekme mukavemetine sahiptir ve kopma uzaması %1.8’dir. Kevlar 49’un elastik modülü kevlar 29’unkinden iki kat fazladır. Kevlar elyafın yoğunluğu cam ve grafit elyafların yoğunluklarından daha düşüktür. Kevlar49/Epoksi kompozitlerinin darbe mukavemeti grafit epoksi kompozitlere oranla yedi kat, bor/epoksi kompozitlere oranla dört kat daha iyidir. Uçak yapılarında, düşük basma mukavemetleri nedeniyle, karbon elyaflarla birlikte hibrid kompozit olarak, kumanda yüzeylerinde kullanılmaktadırlar. Aramid elyaflar elektriksel iletkenliğe sahip değildirler. Basma mukavemetlerinin iyi olmamasının yanısıra kevlar epoksi kompozitlerinin nem absorbe etme özellikleri kötüdür. Şekilde farklı elyaf malzemelerin ve epoksi matrisin gerilme-uzama diyagramı verilmiştir. Çizelgede ise farklı elyaf malzemelerin epoksi matris ile oluşturduğu yarı mamul tabaka maliyetleri, E camının maliyeti baz alınarak verilmektedir.

Isıl İşlemlerin Tarihi

İnsanlar ısıl işlemlerini binlerce yıldan beri uygulamışlardır. Arkeolojik kazı çalışmaları ısıl işlem yöntemleri hakkında bilgi edinmemizi sağlamıştır. Taş devrinden bronz çağına geçişte insanlar altın ve bakırı taştan yapılmış çekiçlerle döverek metalik araç gereçler yaptılar.

İlk insanlar, bıçakların inceltilmesi, ok başlıkların sivriltilmesi gibi soğuk şekillendirme olgusuyla karşılaşmışlardır. Demircinin metale yeniden şekil verebilmesi için soğuk dövülmüş bakır gereci ısıtması, yani yeniden kristalleştirme tavlaması yapması gerekmiştir. Bununla ilgili ilk güvenilir kaynaklar MÖ. onbeşbin yılın sonlarına aittir. Güney Türkmenistan’da Eneolithik çağa ait kazılardan çıkan gereçlerde bu sonuca varılmıştır. Yine M.Ö. 2000 yıllarına ait kazılarda bol miktarda tabak ve sahan yapımında kullanılan levhalara rastlanmıştır. Bakırı döverek levha haline getirmek için yeniden kristalleşme tavlaması uygulaması yapmak zorunludur. Bunun için, yeniden kristalleştirme tavlaması başvurulan ilk ısıl işlem yöntemidir.

İlk demir doğrudan cevherden “Bloomery Proses” ile elde edildi. Bu yöntemle elde edilen demirin karbon oranı çok düşüktü. Dolayısıyla demirden yapılmış silahlar sertleştirilemiyordu. Daha sonra, sıcak dövme işleminden önce meşe kömürü içinde ısıtılmış ve sonra su da soğutulmuş silahların daha iyi netice verdiği bulundu. Böylece meşe kömürünün demirin karbon oranını arttırdığı, bir çeşit karbürleme yaptığı görüldü. Demirin üretimi ve buna bağlı olarak karbürleme ve su verme işlemleri insanlık tarihinin en büyük başarılarından biridir.

Çeliğe su vererek sertleştirme işlemi eski Grek ve Romalılardan beri başarı ile uygulanmıştır. Orta çağlarda ısıl işlem yöntemleri çok çeşitliydi. Bunlar değişik sıvı ortamlarda su verme, basınçlı hava ile sertleştirme; düşük, orta ve yüksek-sıcaklıklarda menevişleme, karbürleme, karbonsuzlaşmaya karşı çeliğin korunması, yeniden kristalleştirme tavlaması vb.di.

Işıl işlemlerde ilk bilimsel çalışmalar

10. ve 15.yüzyıllara ait yüzlerce buluntu üzerinde mikroyapı çalışmaları, x-ışını analizleri mikrosertlik ölçümleri yapılmıştır. Mühendislik alanındaki gelişmeler, ısıl işlemi bir sanat eseri olmaktan çıkarıp bir bilim olmasını sağlamıştır. 1868 yılında Dmitry K. Chernov (1839-1921), Rus İmparatorluk Bilimler Akademisinin bir oturumunda, çeliğin iç yapısı ve su verildiğinde neden sertleştiği hakkında bir tez sunmuştur. Bu tezinde Chernov, içinde önemli bir miktarda karbon
olmadıkça ve belirli bir kritik sıcaklığın üzerine çıkmadıkça su verme yoluyla çeliğin sertleştirilemiyeceğini gösterdi.

Metalografi alanındaki yeni buluşlar sayesinde çelik, alüminyum diğer metal alaşımlarındaki dönüşümleri basit ve dakik olarak incelemek mümkün olmuştur. 1890-1920 yılları arasındaki 30 yıl içinde, bu devreden önceki 200 yılda elde edilen gelişmeden daha fazla ilerleme elde edilmiştir. Bu zaman zarfında büyük hacimlerde araştırma eseri hazırlanmış ve binlerce sayfalık araştırma etüdü basılıp yayınlanmıştır. Bu çalışmalar bize metal ve alaşımlarının denge diyagramını, yapılarını ve bunların ısınıp soğumaları esnasındaki olayları kesin ve detaylı bilgiler halinde elde etmemizi sağlamıştır.

Kaynak: Feryal MERSİN HARMAN – YÜKSEK LİSANS TEZİ


Metalik Malzemelerin Darbe Deneyleri

Ani darbelere karşı dayanımı yüksek olan malzeme seçimi için, malzemenin kopmaya karşı olan direnci darbe testi ile ölçülmelidir. Malzemenin ani darbelere karşı dayanımı tokluğu ile yakından ilişkilidir. Tokluk bir malzemeyi kırmak için gerekli enerji miktarıdır. Darbe deneyi süresince malzeme tarafından soğurulan enerji, malzemenin dayanımının ve tokluğunun bir ölçüsüdür.

Uygulama yerine ve kullanım amacına göre malzemenin maruz kalabileceği darbeler çok farklı şekillerdedir. Buna karşın darbeye karşı olan cevap malzeme tarafından belirlenir. Metal ve metal alaşımlarının darbeye karşı cevabı; elastik uzama ve plastik şekil değiştirme şeklinde meydana gelir. Darbe hasarı çarpma yüzeyinde başladığı anda kolay bir şekilde tespit edilir.

Metalik Malzemelerin Darbe Deneyleri yazısına devam et

Modern fiziğin babası: Isaac Newton’un Hayatı

“Dünya beni nasıl görüyor bilemem; ama ben kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibi görüyorum.”

Newton

Yerçekiminin teorisyeni Isaac Newton (1642-1727) 27 yaşında Matematik profesörü olması günümüz şartlarında şaşırtıcı olsa da, kendisini tanıyanlar için bu olması gereken, hatta olmaması durumunda şaşırtıcı olabilecek bir şeydi! Zira söz konusu kişi, daha küçük yaşlardan itibaren kafayı gezegenlerin hareketlerine takan, ilk aynalı teleskopu geliştiren, renk ve ışığın niteliklerine dair sarsıcı açıklamalar yapan ve her şeyden önemlisi de, yerçekimi olarak bildiğimiz evrensel kütle çekimi yasasını ortaya atan Isaac Newton ise, her şey mümkündü! Neden mi? Zira, o güne kadar şaşkın gözlerle kavranmaya çalışılan fizik, onun oyuna girmesi ve yaptıkları ile birlikte; büyük bir doğruluğa dayanan matematik kanunları ile açıklanabilir bir bilim olmuştu. Newton, doğduğunda bilimsel devrim çoktan başlamış da olsa, bulgularıyla modern fizik biliminin temel entelektüel enstrümanlarını oluşturmuştu. .

Daha önceki dağınık ve kopuk haldeki çalışmalar Newton’un katkısıyla kuramsal bir sisteme oturmuştu. Fizik (evrensel çekim yasası ve optik), matematik (türev ve integral hesapları) ve astronomi (gök mekaniği) alanlarında çalışan Newton, henüz 26 yaşında iken matematik profesörü olmuştu.
Modern fiziğin babası: Isaac Newton’un Hayatı yazısına devam et

KTÜ’de süper mıknatıs üretimi

KTÜ Manyetik Malzemeler Araştırma Grubu, elektrikli otomobil, rüzgar türbinleri, jeneratör ve MR gibi birçok araç gerecin motorunda kullanılan süper güçlü elektromanyetik mıknatısın üretiminde son aşamaya geçti.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Manyetik Malzemeler Araştırma Grubunda yürütülen çalışmalar kapsamında, sektörde süper güçlü elektromanyetik mıknatıs olarak adlandırılan Neodyum (Nd), Demir (Fe) ve Bor (B) bileşenlerinden elde edilen NdFeB mıknatısın üretiminin yüzde 80’ini tamamlandı. KTÜ Mühendislik Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sultan Öztürk (fotografta), ekibi ile geliştirdikleri tarafından geliştirilen mıknatısı tanıttı. (Gazi Nogay – Anadolu Ajansı)

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Manyetik Malzemeler Araştırma Grubunda yürütülen çalışmalar kapsamında, sektörde süper güçlü elektromanyetik mıknatıs olarak adlandırılan Neodyum (Nd), Demir (Fe) ve Bor (B) bileşenlerinden elde edilen NdFeB mıknatısın üretiminin yüzde 80’ini tamamlandı.

KTÜ’de süper mıknatıs üretimi yazısına devam et

Binance Komisyon İndirimi [%20+%25]

Dünyanının en büyük ve en güvenilir borsalarından biri olan Binance yeni üye olan kullanıcılara özel 20% komisyon indirimi sunuyor. Ayrıca hesabınızda Binance Coin (BNB) tutarak ekstra 25% komisyon indirimi sağlayabilirsiniz. Toplamda %45 oranında bir komisyon indirimi kazanacaksınız. 100 TL lık bir işlem yaptığınızda sadece 0.06 TL ödeyeceksiniz.

20% komisyon indirimli bir üyelik açmak için tıklayınız. Referans kısmında ‘CIF1SVRS‘ kodu olmalıdır.

Üyeliğinizi açtıktan sonra ektrsa %25 kazanmak için BNB coin alın ve komisyonlarınız otomatik olarak indirimli bir şekilde BNB ile ödenecek.

Binance %20 + %25 komisyon indirimi: CIF1SVRS

Bu indirimden faydalanmak için yeni bir üyelik açmanız gerekiyor. Eski kullanıcıları bu kampanyadan faydalanamıyor. Ancak yeni bir hesap açarak bu firstattan faydalanılabilir.

İlk defa bitcoin alacaksanız nasıl bitcoin alındığını anlatan bu yazımıza göz atın.

Bol kazançlar!